“Sistemden
beslenenler, sistemi değiştiremezler, değiştirmeyi dahi akıllarından
geçiremezler, düşünemezler.’’
Değişim kelimesi ne zaman ortaya atılsa
ya da duyulsa, insanlar arasında bir tedirginlik olur. Ardından dedikodular başlar kendiliğinden. Oysa, hemen hemen her
alanda hızlı değişimlerin yaşandığı dünyamızda, kişisel gelişimler ve
işletmelerin geleceği için değişimlerin takip edilmesi, uyum sağlanması oldukça
önemlidir. İşletmeler rekabet koşullarına uyabilmek ve müşterilerine daha kaliteli,
daha çabuk, daha ucuz hizmet sunabilmek ve en önemlisi de ayakta kalabilmek
için bu değişimleri takip etmek zorundadırlar. Zaten günümüz koşullarında değişim
öyle bir hale geldi ki, ne hızına yetişilebiliyor ne de önüne geçilebiliyor.
Zaman içerisinde, işletmelerin gerek
teknoloji gerekse organizasyon yapılarında, şartlara bağlı olarak değişim
kaçınılmaz hale gelir. Böyle bir ortamda alınan değişim kararının başarı ile
uygulanabilmesi için çalışanların değişime sürecine katılmaları olmazsa
olmazdır. Değişim kararı ile birlikte mevcut çalışanlar arasında memnuniyet
duyanda olacak, değişimden korkan ve kendilerinin devre dışı kalacağını
düşünenlerde. Zaten birçok işletmede çalışanlar yeni sistemlere ya da
politikalara ayak uydurmakta zorlanırlar. Bunun temelindeki sebep değişime
karşı olan dirençtir. Çünkü hem kurumun işleyişinin getirdiği
alışkanlıklar hem de çalışanların iş yapma alışkanlıkları değişimin önündeki en
büyük engeldir. Bu yüzden değişim kararı alındığında işletmelerde az ya da çok mutlaka
bir dirençle karşılaşılacağı unutulmamalıdır. Değişimi destekleyen çalışanlar elbette
olacaktır. Ama bu çalışanlar da diğerlerine ihanet etme, karşı çıkma, taraf
olma gibi yaftaları yemektense sessiz kalmayı tercih ederler.
Değişim esnasında oluşması muhtemel
dirençlerin büyük bir bölümünü, mevcut sistemden beslenen ve bu sistemin
değişmemesini isteyen çalışanlar oluşturur. Çünkü değişim gerçekleşirse kendi
hâkimiyet alanlarının elden gideceğine, kendilerinin önemsiz bir konuma
düşeceğine, saygınlıklarının azalacağına inanırlar. Mevcut sistem onlara göre
gayet mükemmeldir, herhangi bir değişime gerek yoktur. Örneğin yeni bir teknolojinin
üretime entegre edilme kararı sonrasında, yada organizasyon yapısında yapılacak
bir değişiklik kararı sonrasında; Bu da
nereden çıktı şimdi? Biz zaten gerekli işleri yapmıyor muyuz? Yeni
sorumluluklara ne gerek var? v.b sorularla negatif bir hava yaratır, değişime
olumlu bakanları etkileyip, kendilerine taraftar bulmaya çalışırlar. Bu tip
insanlar değişim esnasında adeta üç maymunu oynarlar. Dışarıdan istediği kadar
bilgi gelsin, ne duyarlar, ne görürler ne de yorum yaparlar. Bir an evvel
uygulanan kararın başarısız olması için dua ederler. Çünkü mevcut sistem, kendi
menfaatlerine uygun olduğundan en iyi sistemdir onlar için.
Bütün bu oluşabilecek dirençler
sebebiyle değişim; cesaret isteyen, riskli ve bir o kadar da zor bir süreçtir.
Ancak inanılırsa da, her alanda gerçekleşmesi mümkün olan bir süreçtir. Bu
süreçte önemli olan değişim sürecini iyi planlamak ve çıkabilecek sorunları, yukarıda
bahsedilen kişilikleri, dirençleri tahmin ederek önceden gerekli önlemleri almaktır.
Özellikle kurumsal değişim ve gelişimin sağlanmasında en büyük rol yöneticilere
düşer. Eğer yönetici liderlik yeteneğine sahip ise ve eğer değişime duyulan
ihtiyacı çalışanlarına izah edebilirse, ikna edebilirse, direnç gösteren bu
negatif çalışanların değişimini de sağlayabilir. İşte o zaman mevcut düzenden
beslenenlerin önüne geçilip, değişim ve yeniliklere şirketin kapıları sonuna
kadar açılabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder